Duyurular

KAMUOYUNA DUYURU - Kadim Antakya Kültürünün Korunması ve Antakya’nın Tarihi Aslına Uygun Çağdaş Bir Dünya Kenti Olarak Yeniden İnşa Edilmesi İçin Görüş ve Önerilerimiz

img

-KAMUOYUNA DUYURU-

KADİM ANTAKYA KÜLTÜRÜNÜN KORUNMASI VE ANTAKYA’NIN TARİHİ ASLINA UYGUN ÇAĞDAŞ BİR DÜNYA KENTİ OLARAK YENİDEN İNŞA EDİLMESİ İÇİN GÖRÜŞ VE ÖNERİLERİMİZ

Ne istiyoruz? Niçin? Nasıl?

Kadim Antakya Dostları Platformu 05.05.2023

Genel Olarak

6 Şubat 2023 ve 20 Şubat 2023 tarihlerinde gerçekleşen Kahramanmaraş ve Hatay merkezli depremlerde, Türkiye deprem ve benzeri afetlerin öncesinde, esnasında ve sonrasında yapılması gerekenlerin yetersiz ve eksik kaldığına, ‘rant’, ‘rüşvet’ ve özel çıkarlar gözetilerek bilimsel bilgiden uzak, yasalara aykırı inşa edilmiş ağır kusurlu yapıların, kaçak katların, planlanmamış tadilatların, can ve mal kaybına neden olduğuna bir kez daha tanık oldu. Anayasamızdaki güvenli konut ve yaşam hakkımızı, can ve mal güvenliğimizi, rant uğruna, elbirliğiyle ihlal edip, yok saydılar. Yeni felaketler yaşamamamız için hesap sormamız, yaşadıklarımızdan dersler çıkarmamız, yapılan hataları unutmamamız ve tekrar etmememiz, şart.

Önemli olan ilkelerimiz ve değerlerimiz. Depremde yıkıma ve ölüme sebep olan ihmalci ve istismarcı sorumsuz zihniyet ve uygulamalar yıkıma ve acılara çözüm olamaz. Atasözümüz ‘ayinesi iştir kişinin …’ der.

ANTAKYAMIZIN TÜM İNSANLIĞA MAL OLMUŞ KADİM KÜLTÜRÜNÜN, TARİHİ VE DOĞAL VARLIKLARININ KORUNUP, İYİLEŞTİRİLMEYE, MODERN ŞEHİRCİLİK ALTYAPISINA SAHİP OLARAK VE ÇAĞDAŞ ŞEHİRCİLİK ANLAYIŞIYLA TÜM DÜNYAYA ÖRNEK OLACAK BİÇİMDE RESTORE EDİLMEYE VE DEPREMDEN ÖNCEKİ YERİNDE YENİDEN YAPILAŞMAYA İHTİYACI VAR. BU İHTİYACI KARŞILAMAYAN BİR ANLAYIŞ VE YAKLAŞIM KADİM ANTAKYA DOSTLARININ ONARILMAZ YARALARINI SARAMAZ.

Nitekim, II. Dünya savaşında yıkılan Avrupa ülkeleri tüm şehirlerini aslına uygun olarak restore edip, iyileştirerek, dünyaya örnek olacak biçimde yeniden kurdular. Kaliforniya, Şili, Japonya’daki büyük depremlerin yıkımı sonrasında da kentler ‘akıl ve bilimin ışığında’ aslına uygun olarak modern bir şeklide yeniden kuruldu. 21. Yüzyılın gelişmiş teknolojik imkanları ve bilimsel bilgi birikimi işlerimizi kolaylaştırıyor. Umudun, azmin, kararlılığın ve sabrın gücüyle zoru başarırız, imkânsız zaman alır.

Antakya’mız hakkındaki görüş ve önerilerimizi derleyip, yapılması gerekenleri hükümet ve yetkililer de dahil, UNESCO, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, ICOMOS, BBC, NY Times, WSJ dahil, destek verebilecek muteber gerçek ve tüzel kişilere, ulusal ve uluslararası kuruluşlara, fonlara, üniversitelere, medya kuruluşlarına, buralardaki kişisel arkadaş ve dostlarımız ile kadim cemaatlere de göndererek, farkındalık yaratmaya, iş birliği yaparak arzu ettiğimiz Antakya’yı yaratmaya çalışıyoruz.

Gerçek ve samimi bir yeniden yapılaştırma ve yararları sarma süreci; öncelikle yetkililerin kamuoyunu endişelerden uzaklaştıran bilgilendirmeleriyle başlar. ‘Oldu-bitti’ şeklinde fiili durum yaratmaz. Siyasi kaygılardan uzak, ‘aşağıdan yukarıya doğru işleyen demokratik bir süreç olarak işletilir.’ İnsanların kendi kentlerinin geleceği konusunda söz sahibi olmak istemeleri çok doğal. Bunun için yerel halkın, üniversitelerin, STK’ların, sivil toplumun, odaların, baroların, uzmanların yer seçimi, şehir tasarımı ve planlaması, kültürel değerlerin, mülkiyet haklarının korunması ve yaşatılması, inşaat teknikleri, halk sağlığı, çevre gibi bir dizi konuda görüşlerini alır. Konunun gerçek uzmanlarını oluşturulacak komisyonlara ve çalışmalarına dahil ederek, çözüm süreci içinde aktif olarak yer verir. Yetkililerden beklenilen budur.

Dünya çapındaki uzmanlar uyarıyor. Antakya-Hatay ve çevresi bir müddet daha deprem riski altındadır. Bu nedenle bölgedeki yapılaşmada acele edilmemesi gerekir. İnşaat hukuku dahil, inşaat işlerinin her bir prosedürün ve aşamasının bir daha yıkıma yol açmayacak biçimde uygulanması, depreme dirençli yerleşim alanları oluşturmak için gerekli tüm tedbirlerin alınması şarttır. Ulaşım, yol vb altyapı, lojistik, yerel hizmetler, şehir ekonomisi, afet planlaması gibi her türden şehircilik gereksinimleri gibi konularda ‘sicili ve geçmişi düzgün’, gerçek uzmanlar ve gerçek uygulayıcılar istihdam edilmelidir. Gerektiğinde uluslararası destek alınarak tüm çalışmalar; halkın can ve mal güvenliğini garanti edecek ciddiyetle gerçekleştirilmelidir. Mezarlar inşa edilerek konut, iş yeri diye satılmasına bir daha tanık olmak istemiyoruz! Antakya’nın yeniden kuruluşuna kadar, geçecek sürede konteyner ve prefabrik geçici konutlar, temel ihtiyaçları karşılayan destek ve yardımlar ile günlük hayat akışı sağlanırken, inşaat işlerinin aceleye getirilmemesi gerekir. Bölgede çok acil nitelikte kesin yerleşim amaçlı inşaata ihtiyaç ve gerek yoktur. Tek tip deprem evlerinden, özellikle de her depremde yıkılan, estetikten yoksun TOKİ evlerinden oluşan, rantçı kasaba zihniyetinin ürettiği bir kent kimseyi mutlu etmez!

Bölgede mevcut olan yeni ve büyük deprem riskini de dikkate alarak orijinal demografik-kültürel-mimari yapıyı koruyan, orijinaline uygun-bütüncül-güvenilir projelerin tam ve eksiksiz olarak hazırlanması ve sonra da uygulanması şarttır. Şehrin iki bin yıllık tarihi yerlerine inşaat yapılmaması, beton dökülmemesi, uygun yerlerin kısmen dahi olsa açık müze olarak restore edilmesi gerekir.

Seçim sandığına endeksli siyasi söylemler ve icraat deprem bölgesindeki yaraları onarmaz. Bölgede henüz enkazlar kaldırılmamış, geçici barınma, iklimlendirme, hijyen, yemek, salgın hastalıklar, eğitim, enkaz, halk ve çevre sağlığı gibi sorunlar çözülmemiş durumdadır. Yıkımın sorumlularının tespit edilmesine yönelik, delil toplama dahil, ciddi bir hizmet ve uygulama yoktur. Bölgede en önemli yıkım sebepleri şunlardır: ‘zemin-yapı uyumsuzluğu’, ‘yüksek katlı yapılaşma’, ‘bitişik nizam yapılaşma’, ‘çekme mesafesine uyulmaması’, ‘uygun olmayan yapı malzemesi kullanılması’, ‘yapım tekniği hataları’, ‘kolon-kiriş hataları’, ‘yaşlı yapı stoku’ sayılabilir. Hal böyle iken yıkımdan hemen sonra, kalıcı betonarme konut yapımı için inşaat firmalarının sahaya gönderilmesi ciddi sorunlara gebedir. Meralar, ziraat ve orman alanlarının yapılaşmaya açılması ekosisteme ve besin tedarik zincirine zarar verir. Enkaz, moloz ve kimyasal-zehirli atıkların ‘taşıma maliyeti ‘ve ‘zaman azlığı’ gibi gerekçelerle vadilere, su havzalarına, kuş cennetine, yerleşim yerleri yakınına dökülmesi yeni felaketlere davetiye çıkarıyor, depremden sağ kurtulanların geleceğini karartıyor. Yerin üstündeki sorunları çözmeden, tarihi eserlerin korunmasına ve kaçakçılığın önlenmesine karşı kayda değer tedbirleri almadan yer altındaki tarihi eserleri, gömüleri ve defineleri çıkarmak için siyasi bir kişiyi atamak rasyonellikle bağdaşmıyor. Umut da vermiyor, çünkü samimi ve inandırıcı değil. Hükümet tepeden inmeci, şeffaf olmayan, kamu yararını gözetmeyen sadece zamana ve seçim sandığına endeksli bir inşaat politikası izlemeye çalışıyor.

Deprem atıklarının çevresel etkileri ihmal ediliyor… Antakya’da enkaz kaldırma çalışmaları sırasında, molozlar, tıbbi ve kimyasal atıklar Narlıca mahallesi civarına dökülüyor…

Devasa boyutlara ulaşan moloz, çöp, tıbbi atıklar ile asbest, plastik (PCB), beyaz eşya gibi kimyasal atıkların içinde hem insan sağlığına hem de hayvan sağlığına zarar veren, salgın hastalıklara ve eko-kırıma neden olacak çok çeşitli zehirler mevcut.

Bunların; yer altı ve yerüstü sularının çok olduğu bölgelerden, su havzalarından, tarıma elverişli sulak alanlardan, şebeke sularından, doğal ve yaban hayat alanlarından uzak alanlara dökülmesi gerekiyor. Vadi tabanlarına dökülmemesi gereken bu enkazların uygun biçimde, sızdırmaz zeminlerde bertaraf edilmesi, mümkünse geri dönüşüme tabi tutulması gerekir.

Bu tür basit tedbirler dahi ihmal edilerek, depremdeki can kaybından çok daha fazla canı kaybetme riski yaratılmaktadır -ki bu risk gerçekleşirse, yapılanın adı enkaz kaldırma değil, cinayet olur. Çünkü; hava, toprak, yer altı ve yer üstü sulara karışan ve orada uzunca süre kalan bu zehirli maddeler besin zinciri, tarım ve hayvancılık yoluyla gıdalara dolayısıyla insanlara geçerek kanser vb hastalıklara neden olur. Ormanları, meraları ve kuş cennetlerini, ekosistemi ve insan yaşamını tehdit eder.

Enkazları bir an önce kaldırmak isteyen yetkililer ve taşıma maliyetini düşük tutmak isteyen firmalar enkazları en olmayacak yerlere döküyorlar: Narlıca mahallesi Antakya merkeze karayoluyla 8-10 km uzaklıktadır. Moloz, tıbbi ve kimyasal atıklar, çöpler, Narlıca mahallesinin 3 km uzağına Kuruyer tarafında yeşil vadi içine dökülmektedir. Döküm yeri Hatay Havalimanının bulunduğu Amik Ovasının hemen yanı başındadır. Hükümet tarafından yeni yerleşim yeri olarak belirlenen Kisecik, Gülderen, Karlısu gibi doğal alanlara karayoluyla yaklaşık 15-20 km uzaklıktadır. Bu mesafeler çevre sağlığı bakımından felaketlere davetiye çıkarmak için oldukça yakındır. Samandağ Mileyha Kuş Cenneti, bir diğeri ise, Defne ilçesindeki su kaynaklarının beslenme ve koruma alanı, zeytinlikler Hatay’da enkaz dökülen bölgeler arasındadır. Ekte bir örneği sunulan ve Hatay barosu öncülüğünde açılan dava dilekçesinde enkazların döküm yerleri mahallinde tek tek tespit edilmiştir.

Yaratılan fiili durumlar karşısında; İLK VE EN ÖNEMLİ AMACIMIZ, TEK YÜREK OLARAK YEREL, ULUSAL VE/VEYA ULUSLARARASI TANINMIŞ KİŞİ VE KURULUŞLARI, ÜNİVERSİTELERİ, AKADEMİSYENLERİ, MEDYA MENSUPLARI VE TV KANALLARINI, BİLGİLENDİREREK KADİM ANTAKYA KÜLTÜRÜNÜ YAŞAMINI VE ‘RUHUNU’ KORUMAK, İYİLEŞTİREREK YAŞATMAK KONUSUNDA İLGİLERİNİ ÇEKMEK VE DESTEKLERİNİ TALEP ETMEKTİR. BU KONULARDA ULUSAL VE ULUSLARARASI MUTEBER DİĞER PLATFORMLARLA SİVİL TOPLUM KURULUŞLARIYLA İŞ BİRLİĞİ VE DAYANIŞMA İÇİN İLETİŞİME GEÇMEKTİR.

Antakya’nın diğer dünya kentleriyle kardeş kent olarak ilan edilmesi için gerekli temasların yapılması, altyapının hazırlanması yararlı olur.

Cumhuriyetimizin 100. Yıldönümünde çağdaş şehircilik anlayışına, bilim ve tekniğe, liyakate, bilgiye, kültüre, ortak akla ve uzmanlığa dayalı bütüncül projelere, söylem ve uygulamalara ihtiyacımız var.

Kadim Antakya Kültürünün korunması, Antakya’nın modern bir dünya kenti olarak yeniden kurulması süreci ve alt süreçlerin tamamı için tam bir saydamlık içinde, yabancılar da dahil, üniversiteleri seferber ederek, halka mal olmuş, bölgeyi bilen, uygulamacı bilim insanlarıyla bir ana çalışma kurulu oluşturulmalı, ayrıca şehir planlama, kentsel tasarım ve park-peyzaj grubu, mimari tasarım grubu, akıllı şehir tasarım grubu, çevre yönetim grubu, inşaat, jeoloji, jeofizik ve afet yönetimi grubu, çevre ve halk sağlığı grubu, sosyoloji ve kentsel yönetim grubu gibi çalışma grupları kurulmalıdır. Çalışma gruplarının çalışmaları kamuoyu ile paylaşılmalıdır. Bu kurul ve grupların yapacakları işler bir ‘zaman-eylem planına’ bağlanmalıdır. İş bilmezlik ve koordinasyonsuzluk Antakya-Hatay’ımızın sağlıklı biçimde yeniden yapılaşmasının önündeki engellerden biridir. Öncelikle, sahada görevli ve yetkili kurumlar arasında görev ve sorumluluk ayrımları yapılarak koordinasyon sağlanmalıdır.   Ardından saha ve zemin araştırmaları, her türlü planlama ve güncellemeler üzerinde titizlikle durulmalıdır.

Antakya’mızı en iyi biçimde yeniden tasarlamak için uluslararası proje yarışmaları açılmalı, uluslararası kredi ve hibelerden maksimum ölçekte yararlanılmalıdır.

 

  1. Hatay ve Diğer Deprem Bölgeleri İçin Uygulanması Gereken Acil Eylemler Nelerdir?

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı afetzedeler için ağır hasar gören yerleşimler ve yakın çevrelerinde afetzede yerleşim alanları seçimi, planlaması ve uygulaması yapmalıdır.

Yer seçiminde jeolojik bakımdan sağlam zeminler aranmalıdır. Bunun için gerekli jeolojik ve jeoteknik zemin etütleri yapılmış, deprem haritaları yenilenmiş olmalıdır. Jeolojik yapı ve depremsellik, topografik yapı, eğim, yükseklik, bitki örtüsünün korunması ve peyzaj değerleri, yaban hayatı, iklim ve mikroklima (rüzgar, güneş, ısı kullanımı) özellikleri, manzara, mevcut arazi kullanımı, altyapı (modern yollar, yağmur suyu, içme suyu, pis su, elektrik şebekesi, telefon şebekesi) ulaşım (yaya, araç), mevcut yerleşim yerleriyle ilişkiler, çevre kirliliği ve ekoloji gibi çok çeşitli etmenler araştırılıp, incelenip dikkate alınmış olmalıdır.

Yer seçiminde sosyoekonomik ve demografik etmenlere özel önem verilmelidir. Seçilecek yerin, bu yere yapılacak konutların ve buranın çevresinin depremden etkilenmeden ya da en az etkilenerek yaşanacak bir ortam olması gerekir.

Yer seçimi yapılan alanlar için 1/25.000, 1/5.000, 1/1000 ölçekli imar planları hızla hazırlanmalıdır. Proje uygulama alanı konut alanı, ulaşım sistemi ile açık ve yeşil alanlar olarak planlanmalıdır.

Hazırlanan planlar; olası tehlike düzeyini azaltmak, yapıların deprem sonrası yangın, su baskını, toprak kayması vb artçı olaylardan korunmasını sağlamalıdır. Acil yardım ve kurtarma işlemlerinin hızlı ve ekonomik olarak geliştirilmesini de sağlamalıdır.

Seçilen yerlerin özellikleri, konumları ve büyüklükleri dikkate alınarak, ihtiyaca ve uygunluk durumuna göre büyük konut geliştirme alanları, uydu kentler ya da yeni kentler, kentsel gelişme bölgeleri planlaması yapılmalıdır.

Çalışma bölgelerindeki belediyeler deprem sonrası yaptıkları planlama çalışmaları ile kentsel desantralizasyonu (yerinden yönetim ve yerel hizmetler sunma) gerçekleştirmeye çalışmalıdır. Deprem sonrasında ilgili bakanlıklar da çalışmalara katılmalıdır.

Projenin uygulanacağı arazi için detaylı bir arazi bütçesi (kullanım türü, adet, büyüklük, kişi başına tüketim ve % oran) hazırlanmalıdır.

Yapı adaları tasarım ilkeleri gözetilmeli, mümkün olduğunca az katlı ve sosyoekonomik niteliklere uygun yapılar tasarlanıp inşa edilmelidir. Az katlı yapılaşmaya izin verilen bölgelerde  TOKİ‘nin kendi imar planını yaparak, odaha fazla sayıda katı olan binalar yapmasına izin verilmemelidir.

 

  1. Jeoloji-Geofizik Mühendisliği Uygulamaları Bakımından İlkeler ve Değerlendirmeler

Antakya’da bizden binlerce yıl önce oluşan ve bugün bizimle yaşayan üç devasa jeolojik yapı var: Birincisi Asi nehri ve bu nehrin henüz taşlaşmamış (alüvyon) malzemesi. İkincisi Antakya fayı. Üçüncüsü ise, Dağdan sellerle gelen malzemeler. Biz bu üç jeolojik yapının üzerinde yaşıyoruz. Bu yapıların deprem sırasındaki davranışlarını anlamadığımız ve ciddiye almadığımız için depremde binlerce can verdik. Bu üç yapıyı iyi tanımadan ve anlamadan üzerine kent kurarsak, gelecekte de can vermeyi garanti ederiz.

Deprem dehşet verecek kadar çok sayıda can ve mal kaybına sebep olarak afete dönüşmüş olsa da bu yaşadığımız katlanması güç acıların gerçek nedeni deprem değil. Doğaya, bilimsel ve teknolojik gelişmelere rağmen inatla çarpık yapılaşma için çalışmak, alınmayan önlemler, denetlenmeyen yapılar, dolayısıyla insanın ta kendisidir. Tarih boyunca defalarca yıkılıp tekrar inşa edildiği bilinen Antakya’nın ya da diğer bir şehrin tekrar yıkılacağını öngörmek için kahin olmaya gerek yok. 1. Derece deprem bölgesi üzerinde bulunan Antakya’mızda yeniden ve yeni depremler olacak, depremlere dirençli uygun yapılaşma yapmaz isek, tekrar tekrar aynı sonuçlarla ‘telef’ olacağız. Yaşadığımız olaylar göstermiştir ki zemin yapısına uygun binalar yapılması en az binanın sağlam yapılması kadar önemlidir. Depreme dayanıklı olsa da kötü zemin koşullarına uygun olmayan yapılar yıkılmaya açıktır. Nitekim, Hatay’da görülen yıkımların en önemli nedenlerinden biri de kötü zemin koşulları, yani sıkılaşmamış, suya doygun gevşek zeminden oluşan alüvyon ovası üzerine kurulmuş yerleşim alanlarıdır. Bu alanlar deprem dalgalarının vurucu etkisine maruz kalan bu zeminler üzerindeki uygun olmayan ve dayanıksız yapılar çok fazla can ve mal kaybına neden oldu. İmar planları yapılırken buraların imara açılmaması beklenir. Zemin-yapı ilişkisi belirlenirken, yer bilimcilerin temel görevi ve sorumluluğu; zeminin yapısını ortaya koymak, zemine uygun yöntemler kullanarak zeminin dayanımını, taşıyabileceği yükü belirlemek, depreme benzer dalgalar üreterek zemin davranışını ortaya koymak ve böylece bina tasarımında kullanılacak verileri inşaat mühendislerine iletmektir. Bu çalışmalar yapılırken denetim mekanizmasının iyi çalışması ve işlerin ve denetimin mühendislikte en az 10 yıl deneyimli olan yetkin kişiler tarafından yapılması hayati önem taşımaktadır. Özellikle zemin etütlerinde mühendislerin çalışmalarının maddi boyutunun müteahhidin insaf, inisiyatif ve kontrolünden çıkarılması gerekmektedir. Bir başka önemli sorunumuz ise, ‘zemini kazdım baktım sıvılaşma yok diyecek kadar konudan uzak insanların müteahhitlik yapmasıdır’. Her zeminde bina yapılabilir ancak o zemin yapısına uygun iyileştirme çalışmaları yapmak gerekir ki bu geoteknik mühendislerinin nezaretinde yapılır. Yapılan çalışmaların doğru ve yeterli olup olmadığı, istenilen neticeyi verip veremeyeceği de konusunda uzaman kişiler tarafından kontrol edilmelidir. Aksi takdirde, İskenderun sahil kesiminde olduğu gibi zemininde iyileştirme yapılmış olan binaların dahi yıkıldığına tanık oluruz. Yapılaşmada dikkat edilmesi gereken diğer önemli bir diğer husus bölgenin coğrafi koşullarıdır. Acı şekilde tecrübe edildiği üzere, yaşadığımız deprem kadar sel felaketleriyle de karşı karşıya kalabileceğimiz göz önünde bulundurulmalı dere yataklarından uzak durulmalıdır. Zeminin taşıyamayacağı çok katlı bitişik nizam uygulamalar bize aynı acıları yaşatmaya devam eder. Depremde görülen yıkımın önemli bir bölümü bitişik nizam ve kat uyumu gözetmeksizin inşa edilen yapılara aittir. Hatay’da bina envanteri sonuçlarına göre yapı stokunun çok kötü olduğu yıllardır söylenirdi. Hem merkezi idaredeki hem de yerel idaredeki yetkililer bunu duymak ve görmek istemediler. Üstelik, zemini ve yapı kalitesini dikkate dahi almayan imar aflarıyla bugünlerde yaşadığımız felakete davetiye çıkardılar. Doğaya rağmen ve doğaya karşı değil, doğayla birlikte yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Aksi takdirde, aynı acıları yaşamaya devam edeceğiz.

Hükümetin yeni yerleşim yeri seçiminde tek parametre olarak ‘zamanı’ dikkate alması doğru değildir. Kötü zeminlere, hızlı ve sağlıksız binalar yapılması da yeni felaketlere davetiye çıkarır. Deprem sonrasında yapılacak zemin, fay etütlerine ve güncelleme çalışmaları sonuçlarına bağlı olarak zemin-yapı uyumu ve inşaat teknikleri, demografik özellikler, mülkiyet hakları gözetilerek Antakya eski yerine kurulabilir. Öncelikle bunun üzerinde durulmalıdır.

Deprem bölgelerinde yer seçiminden önce, geniş kapsamlı yeni zemin etütleri yapılmalı, var olan etütlerle birlikte değerlendirilmelidir. Zemin etütleri sonuçlarına uygun olarak alternatif yeni yerleşim alanları da belirlenmeli. Yer seçilirken her türlü ‘rant-menfaat’ ilişkisinden uzak durulmalıdır. Antakya’nın mevcut ve yıkılan, ayakta kalan yerleşim yerlerinin, şehrin yeniden kurulacağı yerlerin, fay hatları karşısındaki durumunun saydamlık ve profesyonellik içinde belirlenmesi şarttır. Bölgesel planlama yapılarak şehirlerin çevresinde jeolojik bakımdan sağlam zeminler bulunarak, ‘depremzedeler için yeni yerleşim alanları’ planlanmalıdır. Bu işler siyasileri ve bürokratları aşar, dolayısıyla örneğin Hatay’ın fay hatları, şehir planlaması, kültürel varlıklarının korunması vb üzerinde çalışmış üniversitelerimizin ve öğretim üyelerimizin de sürece dahil edilmesi şarttır.

 

  1. Bölge ve Şehir Planlamacılığı Bakımından İlkeler ve Değerlendirmeler

GAP Bölge Master Planı güncellenerek Deprem bölgesini de kapsayacak bir Güney Doğu Anadolu Bölgesi Kalkınma Planı hazırlanmalıdır. Deprem bölgesi kalkınmada öncelikli yerler olarak belirlenmeli ve bölge en üst seviyeden teşvik edilerek, kalkındırılmalıdır.

Deprem bölgesinde, örneğin Antakya kenti için bölgesel ölçekte ‘Stratejik Yapısal Plan’ (1/250 000 ve 1/100 000) yapılması ve var olanların da yeni deprem haritalarına göre revize edilmesi gerekir. Stratejik Yapısal Plan; yeni konut alanları nerede olacak? Sanayiler nerede kurulacak? Bunların ihtiyaç duyacağı teknik altyapı, yol, demiryolu, havalimanı nerede olacak? Çevre ve atık planlaması, demografik planlama, tarihi, doğal ve kültürel varlıklar, ekosistem ve bunların korunması ile ilgili kritik önemdeki sorulara yanıt verir.

Yapılacak bölgesel planda jeolojik etütlere uygun olarak seçilen sağlam zeminlerde Afetzede Yerleşim Alanları yer almalıdır. Yeni konut alanları planlanırken, buraların yol, yeşil alan, eğitim, sağlık, kamu binaları, dini tesisler vb donatı alanları da planlanmalıdır.

Afete dirençli yerleşim planlamasında zemin jeolojisi, toprak değerleri, iklim, rüzgar, güneş, su kaynakları, yöresel malzeme, yöre mimarisi ve kent dokusu, ulaşım, yaya aksları ve bölgeleri, sokakları, kent planlaması ve kentsel korumayı kapsayan tasarım yapılırken imar planları ve uygulamasına öncelik verilmemeli, ‘Koruma Amaçlı Planlar’ öncelikli olmalıdır.

Kültürel varlıkların restorasyon ve güçlendirme çalışmaları sırasında Antakya’nın yürürlükteki Koruma Amaçlı İmar Planı gerektiğinde yenilenerek göz önünde bulundurulmalıdır. Koruma Planı 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu doğrultusunda uygulanmalıdır. Bu çerçevede envanter çalışmaları acilen yapılmalı yıkılmış, hasar görmüş cami, han, çarşı, hamam, kilise, havra, sinagog, eski ev ve mahalleler vb tarihi ve anıtsal eserler gibi tescilli veya tescilsiz kültürel varlıkların korunması için restorasyon ve güçlendirme çalışmaları acilen başlatılmalıdır.

Planlamanın her aşamasında Antakya’ya tarihsel ve kültürel özgünlüğünü-kimliğini veren mekanların, varlıkların, değerlerin korunmasını ve geliştirilmesini sağlayan politikalar oluşturulup uygulanmalı ve bunların uygulamasının olumlu sonuçları ilgili mekanlarda gözlemlenebilmelidir. Bu konuda Antakya’da çalışmalar yapmış profesyonel ekiplerin, üniversitelerin Kültür ve Turizm Bakanlığı ile iş birliği içinde çalışma yapması elzemdir.

Antakya’nın yeniden planlanmasında ‘kentsel tasarım’ kent planlaması ve kentsel korumanın hedeflerine ulaşması için bir araçtır. Antakya’da özel proje alanları (kentsel tasarım alanları) saptanmalı, koruma ve yenileme amaçlı tasarımlar yapılmalı ve uygulanmalıdır. Var olan planlar koruma ilkeleri doğrultusunda gözden geçirilmelidir.

Bakanlıklar, belediye ve il özel idaresi Antakya’da koruma amaçlı plan ve projeler için iş birliği içinde her türlü kaygıdan uzak bir ‘eylem planı’ hazırlamalıdır.

Kentsel sit alanları için Koruma Amaçlı Çerçeve Planı (1/5000 ve 1/1000 ölçekli) ile Kentsel Tasarım Projeleri (1/500-1/200 ölçekli) hazırlanmalıdır.

Antakya Kenti ‘Arkeolojik Ana Planı’ hazırlanarak, önemli arkeolojik veriler belirlenmeli ve koruma altına alınmalıdır. Arkeolojik Ana Plan kentin makro planı ile uygun biçimde sentezlenmelidir.

Hatay Büyük Şehir Belediyesi ve Antakya Belediyesinin katılımıyla, ilgili Bakanlıkların desteği sağlanarak planlama ve uygulama yapabilecek etkin ve sürekli bir birim oluşturulmalıdır. Bu birim gerekli destekleri alarak kent bütününe ve koruma alanlarına yönelik planlama, projelendirme ve uygulama organizasyon çalışmaları yapmalıdır. Bu çerçevede tüm kamu kurum ve kuruluşları, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları hep birlikte “örnek” bir şehir yaratılması için özendirilmelidir.

Hatay’da Koruma Uygulama ve Denetim Büroları (KUDEB) yeniden oluşturulmalıdır. KUDEB ilgili yönetmelik kapsamında; kültür ve tabiat varlıklarının, koruma ve sit alanlarındaki  onarım, tadilat işlerinin, bunları yapacakların, uygun ve özgün malzeme kullanımının denetlenmesi, kontrol edilerek onaylanması, koruma amaçlı imar planlarının plan hükümleri çerçevesinde uygulanmasını denetlemek, usulünce ve projesine uygun tamamlanan işler için kullanma izin belgesi düzenlemek, koruma ve sit alanlarda aykırı ve ruhsatsız yapılaşmalar için imar mevzuatına göre işlem yapılmak üzere ilgili idareye ve Cumhuriyet Başsavcılığına bildirimde bulunmak, maliki olduğu kültür varlığının onarımını gerçekleştiremeyecek olanlara mali destek sağlamak gibi kritik görev ve sorumluluklara yerel yönetimlerle birlikte sahip olmalıdır.

Nasıl bir Antakya tasarımı istiyor ve bekliyoruz? Antakya’yı tarihi, özgün ve geleneksel dokusundan koparılmadan, çevreye duyarlı, güvenli, insan odaklı, kimlikli ve akıllı, kabul edilebilir yeni bir vizyona sahip, afetlere dirençli, Antakyalıların yaşam kalitesini arttıran çağdaş bir şehir olarak yeniden yapılaştırmak gerekir-ki biz buna kısaca “TARİHİ, KİMLİKLİ, EKOLOJİK, TEKNOLOJİK, AKILLI, GÜVENLİ, TURİSTİK, İNSAN ODAKLI, AFETE DİRENÇLİ ANTAKYA” diyoruz. Bunu gerçekleştirebilmek için, inşaatlara başlamadan önce, zemin, saha, kent planlama çalışmalarını bitirdikten sonra ÖNCELİKLE YENİ ANTAKYA’mızın 3D (Üç Boyutlu) modellemesinin yapılması, paylaşılması ve tanıtılması şarttır.

Türkiye’nin deprem bölgesi olduğu gerçeğini hiç unutmayalım. Bilimin ışığında afete dirençli yapılar ve kentler kurulmazsa can ve mal güvenliğimizi kaybetmeye mahkûm ediliriz.

Hükümetin yeni yerleşim yeri seçiminde tek parametre olarak ‘zamanı’ dikkate alması kötü zeminlere, hızlı ve sağlıksız binalar yapılması yeni felaketlere davetiye çıkarır, kadim kültürü yok eder.

Antakya için çok bileşenli ve çok katmanlı bilimsel planlama ilkelerini bütüncül olarak uygulayan yerel halkı da sürece dahil eden şeffaf bir yeniden yapılaşma süreci talep ediyoruz.

Depremzedeler için dayanıklı, sağlıklı ve temel ihtiyaçları karşılayabilen geçici barınma alanları ile iş yerleri ivedilikle oluşturulmalıdır.

Deprem haritaları ve yer bilimsel etütler güncellenerek depreme dayanıklı ve yaşanabilir bir kent tüm katmanlarıyla inşa edilmelidir.

İnsan-doğa ilişkisinin dengesini gözeten doğa temelli yaklaşımlar ışığında "afetlere dayanıklı ve uyum sağlayabilen" bir Antakya hedefimiz olmalıdır.

Antakya, kendine özgü sosyal-kültürel yapısı, alışkanlıkları üretim ve ticaret geleneği ile çok kültürlü yapısı gözetilerek restore edilmeli ve yeniden ayağa kaldırılmalıdır.

 

  1. Kültürel Varlıkların Korunması Bakımından İlkeler ve Değerlendirmeler

Gözümüzle görüp tanık olduğumuz Antakya’nın gerisinde ne var?

Mekân ve kültürel birikim var. Depremde mekân yerle bir oldu. Anılar ve kültürel birikimin unsurlarının ve taşıyıcılarının bir kısmını kaybettik. Bir kısmı hayattan bir kısmı şehirden göçtü. Kent yaşamına ait kültür mirası ve ortak mülkiyet hakları sarsıldı, çok sayıda sahiplerini kaybetti. Antakya özünü, ruhunu yani kültürünü kaybetmek üzere. Kültürel varlıklara ait yıkıntıların moloz muamelesi görmesi Antakyalıların içini acıtıyor.

Neyi, niçin, nasıl korumalıyız? Bu konularda uluslararası alanda yapılmamış çalışma ve söylenmemiş söz yok gibidir. Dolayısıyla, zaman kaybetmemek bakımından bunların bugün şahit olduğumuz yıkıma nasıl uyarlayacağımıza odaklanmamız gerekir. Koruma; kısaca ‘yok etmeden aktarma süreci’ olarak tanımlanabilir. Koruyan insan koruduğunu etkilerken, koruduğu varlıklar da onu etkileyip, şekillendirir. Koruma sürecinde hem geleneksellik hem de çağdaşlık birlikte vardır. Önemli olan insanın koruma sürecinin neresinde durduğudur. Koruma; tarihsel çevre bilincinin oluşturulması, kültürel mirasa sahip çıkılması ve bunun kaygısını taşımasıdır. Zira, kültürel varlıkların tarihsel değeri, estetik değeri, izlenim ve pitoresk değeri, eskimişlik değeri ve kullanım değeri vardır. Anıtsal yapılar; dini, askeri, sivil, folklorik, yazılı, endüstriyel anıtlar olabileceği gibi, bayındırlık anıtları ve doğal sit alanları şeklinde de ortaya çıkabilir. Antakya’da hem anıtsal yapılar hem de simgesel yapılar var. Bunların oluşturduğu kent belleği var. Tarihsel birikim ve bu birikime karşılık gelen fiziksel yapılar var. Hepsi Antakya’nın kadim kültürünün içinde yer alıyor ve yaşıyor. Antakya’nın kadim kültürü günlük yaşamın içinde, günlük yaşam da kadim Antakya kültürünün içinde. Antakyalılar kadim Antakya kültüründen besleniyor. Bu nedenle Antakya Antakya’da yerinde var olmalı. Gerçek mekânından koparılmamalı. Örneğin; uzun çarşı sadece basit bir çarşı değil. Yapıldığından beri orada Antakya kültürü yaşar. Ahilik kültürü gibi çok çeşitli kültürler orada sentezlenerek yaşanır.

Koruma sürecinin en önemli kısımlarından biri envanter çalışmalarıdır. Bu çalışmalar kültürel varlıkların tespitini, tescilini, saptanmasını ve belgelenmesini kapsar. Bu çalışmalar sayesinde her bir yapı için bir sicil dosyası oluşturulur. Ülkemizde kültür varlıklarının ulusal envanteri yapılmadığı için bunların çoğunun Koruma Kurullarında tescil fişi dahi yok, yani kayıtsızlar. Depremde çok ciddi hasar aldılar. Bu durumda korunduklarını iddia etmek zor. İlk iş envanter çalışmalarının ve hasar tespitlerinin yapılmasıdır. Tescilli yapı esaslı koruma yeterli değildir. Doku ile uyumlu tescilsiz yapıların ve kalıntılarının da koruma altına alınması gerekir.

Antakya’da yer altındaki kültür varlıkları, tarihi eserler, gömü ve defineler birilerinin gözünü kamaştırıyor. Kültür varlıklarına sonradan ilave edilen inşaat kısımları ile restorasyon görmüş kısımlarda deprem nedeniyle ayrışma ve ciddi tahribat görülüyor. Binlerce kültürel varlık ciddi restorasyon ve güçlendirme ihtiyacı içinde. Bu işin üniversitelere, mimarlar odasına ve işin uzmanlarına teslim edilmesi şart.

Bazı hocalarımız ODTÜ Kültürel Miras Koruma Programının paydaşı olarak ortak çalışma programına katılmış, CBS veri tabanına çeşitli veriler işlenmiş, yıkımın nedenleri ve boyutunun belirlenmesine katkı sunmuşlardır. Bazıları fay hatlarını ve değişmeleri araştırmaktadır. Uygulamada deneyimli öğretim üyelerimizden çok daha fazla yararlanılması gerekir.

Depremde yıkıma uğrayan Hatay Eski Meclis Binası, Habib-i Neccar Camii, Ulu Cami, Aziz Petrus ve Pavlus Doğu Ortodoks Kilisesi, Hükümet Konağı Çevresi, Protestan Kilisesi, Saray Caddesi, Hürriyet Caddesi, Hükümet Caddesi, Çakmak Caddesi, Kantara Camii, Yeni Camii, Nakip Camii, Civelek Camii, Şeyh Ali Camii, Mahremiye Camii, Sermaye Camii, Meydan Camii, Kurşunlu Han, Sidikli Han, Sokullu Hanı, Sokullu Bedesteni, Cindi Hamamı, Saka Hamamı, Meydan Hamamı, Yeni Hamam, Uzun Çarşı, Meydan Çarşısı, Kurtuluş Caddesi, yine Antakya’nın tarihi kent dokusu içinde yer alan tarihi ve geleneksel evler, Zenginler Mahallesi, Kantara, Gazipaşa Mahallesi özel ilgiyle plan proje dahilinde aslına uygun olarak korunup iyileştirilmek üzere restore edilmesi gerekli yerler arasındadır. Ne var ki; 4 Nisan 2023 tarihli 7033 Sayılı CB Kararı bunların vb bulundukları bölgeyi kentsel dönüşüm alanı ilan etmiştir. Bu hukuka ve kültürel dokuya aykırı, Antakya’yı değersizleştirmeye, ‘soylulaştırmaya’ yönelik  kararın uygulanmadan iptal edilmesi gerekir-ki gerekli davalar açılmıştır.

Antakya tarihi kent merkezinde kültürün bir parçası olarak yaşamakta olan (semerciler, bakırcılar, dericiler, fanusçular, bıçakçılar, yemenciler, tenekeciler, demirciler, kalaycılar, taşçılar, sedefçiler, ipekçiler, iplikçiler, sini yapımcıları, künefeciler, börekçiler, zeytinyağcılar, sabuncular, hasırcılar, baharatçılar, züccaciyeciler, attarlar gibi) zanaatlar ve zanaatkarlar koruma altına alınmalı ve/veya bunlardan geriye kalan alet edevat ile ürünlere mahsus bir müze kurulmalıdır.

Gastronomi bakımından yaşanan depremlerde Hatay’ın çok sayıda usta açısı hayatını kaybetti. Bu durum sürekli ticarileşme eğiliminde olan, UNESCO tarafından ‘Hatay’ın yaratıcı şehirler ağına’ dahil edilmesiyle tescillenen Hatay mutfağının kaybedilmesi riskini doğurmuştur. Hatay mutfağını korumak ve yeniden canlandırmak, depremzedelerin meslek edinmesini sağlamak üzere, depremzedelere gastronomi kursları açılmalı, bu alanda literatüre uygun olarak yemek tarif kitaplarının yazılması Kültür ve Turizm bakanlığı tarafından teşvik edilmelidir.

 

  1. Antakya’nın Tarihi Kent Merkezinin Riskli Alan (Kentsel Dönüşüm Alanı) İlan Edilmesine Dair İlkesel Değerlendirmeler

Antakya tarihi kent merkezinin de içinde olduğu 307 hektarlık alan 5 Nisan Tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 7033 Sayılı CB Kararıyla 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 2 maddesine göre riskli-kentsel dönüşüm alanı olarak belirlenmiştir. Bu yasa ve CB kararı ne anlama geliyor? Kısaca belirtmek gerekirse:

Devlet, afet (can ve mal kaybı) riski altında olsun olmasın riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, sağlıklı ve güvenli yaşam koşullarını oluşturmak için dönüştürmeler, iyileştirmeler, tasfiyeler-yıkımlar ve yenilemeler yapılmasını, yeni yerleşim (rezerv) alanları belirlenmesini sağlayabilir. Bu konuda kanunun uygulamasında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı (ÇŞİDB), büyük şehir belediye başkanlığı ile Bakanlığın yetki verdiği belediyeler veya TOKİ yetkilidir.

Üzerindeki riskli bina yıkılarak arsa hâline gelmiş taşınmazlarda daha önce kurulmuş olan kat irtifakı veya kat mülkiyeti, sahiplerinin rızası aranmaksızın ÇŞİD Bakanlığının talebi üzerine ilgili tapu müdürlüğünce silinir ve malikleri adına payları oranında arsa olarak tescil edilir. Gerektiğinde, ÇŞİD Bakanlığı, TOKİ veya İdare tarafından acele kamulaştırma yoluna da gidilebilir.

ÇŞİD Bakanlığı; bu alanlarla ve taşınmazlarla ilgili olarak her tür harita, plan, proje, arazi ve arsa düzenleme işlemleri ile toplulaştırma yapmaya, bu alanlardaki taşınmazları satın almaya, taşınmaz mülkiyetini veya imar haklarını başka bir alana aktarmaya, kat veya hasılat karşılığı usulleri de dâhil olmak üzere inşaat yapmaya veya yaptırmaya, arsa paylarını belirlemeye, paylaştırmaya, payları ayırmaya veya birleştirmeye, kendi payına düşen taşınmazları, dönüşüm projeleri özel hesabına gelir elde etmek amacıyla (Devlet İhale Kanununa tabi olmaksızın) kiralamaya ve satmaya, kentsel tasarım projeleri yaptırmaya yetkilidir.

6306 Sayılı Kanun uyarınca tesis edilen idari işlemlere karşı tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca dava açılabilir. Bu sürenin mücbir sebep (OHAL) halinin kalkmasından itibaren başlayacağı düşünülebilirse de davaların gecikilmeden açılmasında yarar vardır.

Yıkılacak derecede riskli olan yapıların bulunduğu alanlarda, ağır hasar gören veya ağır hasar görme riski bulunan yapıların bulunduğu alanlarda dönüşüm uygulamaları maliklerin ve ilgililerin rızası aranmaksızın ÇŞİD Bakanlığınca resen yapılabilir veya yaptırılabilir.

6306 Sayılı Kanun uygulaması sırasında; Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun kapsamındaki alanlarda uygulamada bulunulması hâlinde alanın sit statüsü de gözetilerek Kültür ve Turizm Bakanlığının görüşü alınarak uygulama yapılır. Ancak, tarihi ve kültürel varlıkların 2863 sayılı yasa, uluslararası sözleşmeler ve ilgili mevzuat uyarınca korunması esastır.

Riskli alan sınırı uygulama bütünlüğü gözetilerek belirlenir. Riskli alan kararına karşı Resmî Gazete’de yayımı tarihinden itibaren dava açılabilir. Bu yapılmazsa, 7033 sayılı CB kararının ve 6306 sayılı kanunun uygulama işlemleri üzerine riskli alan kararına karşı dava açılamaz. Belirlenen riskli alanlarda kamu kaynağı kullanılarak gerçekleştirilen her türlü mal ve hizmet alımları ile yapım işleri, İhale Kanunu Md. 21/1-b’de yazılı hâllere dayanan işlerden (‘pazarlık usulüyle acil ve kolay ihale’) sayılır. Bakanlıklar devlete ait üniversitelerde görev yapan öğretim üyelerinden deprem bölgesiyle ilgili bilimsel çalışmalarını isteyip almış, acil ve kolay ihale yöntemiyle belirlediği mimarlık bürosuna (DB Mimarlık) vermiştir. Bu en hafif deyişle, bölge üzerine bilimsel çalışma yapmış olan öğretim üyelerine yapılmış haksızlık, görev verilen mimarlık bürosuna sağlanmış imtiyazlı bir nam ve kazançtır.

7033 Sayılı CB Kararı Uygulanmadan İptal Edilmelidir. ÇÜNKÜ;

KADOP’un 10 Nisan 2023 tarihinde zoom üzerinden organize ettiği sohbet toplantısında kentsel dönüşüm kapsamına alınan alan sınırları tarihsel perspektif içinde ortaya konuldu. Bu alan içindeki 1., 2., 3. Derece sit alanları olduğuna, kültürel mirasa, kültürel mirasın korunması gerektiğine, yerleşime uygun olmayan sıvılaşma riskli zeminlere, malikleri tarafından izinsiz olarak başlatılan onarım tehlikelerine dikkat çekildi.

Deprem öncesindeki kötü planlama uygulamalarına, deprem sonrasında plansızlığın eşlik ettiğine dikkat çekildi. Kültürel mirasın koruma kanunu ve koruma kurulu vasıtasıyla mimari restorasyon projeleri üzerinden korunması gerektiği bildirildi.

Bölgesel planların güncellenmesine ve koruma planları uygulanmasına dair yeterli ve olumlu çabaların gözlemlenemediği, yetkililer tarafından gerekli açıklamaların yapılmadığı, kamuoyuna bilgi verilmediği ifade edildi. Geleneksel-tarihi dokuya uygun afete dirençli, bütüncül kent modeli uygulanması gerektiği vurgulandı.

Kentsel dönüşüme eşlik edecek mevzuat, riskli yapılar, yıkım kararları, değer tespiti, ada ve parsellerin yeniden düzenlenmesi, yeniden yapılaşma ve bu amaçla riskli yapı olmadığı halde yıkım yapılacak taşınmazlar olacağına, muhtemel mağduriyetlere dikkat çekildi.

Sulukule kentsel dönüşüm projesine (tarihi ve kültürel dokuyu yok eden uygulama-soylulaştırma-faciasına) ‘Antakya Yeni Bir Sulukule Olmasın’ başlığıyla dikkat çekildi.

Antakya’nın tarihi merkezinin kentsel dönüşüme ihtiyacının olmadığının, aksine UNESCO’nun dünya kültürel mirası listesine girmesini sağlayacak çalışmalarla desteklenmesi gerektiğinin altı çizildi.

Kadim Antakya’da usulsüz ve hoyratça yapılan enkaz kaldırma ve dökme çalışmalarına, tarihi çevredeki enkazlara moloz muamelesi yapılmasına son verilmesi talep edildi. Bu konuda yapılması gerekenler tek tek sayıldı. Ankara’daki Kaleiçi dersler çıkarılması gereken örnek uygulama olarak hatırlatıldı.

Kentsel dönüşüm mü? Rantsal dönüşüm mü? Dönüşüm mü? Bölüşüm mü? Sorularına ve mülkiyet haklarının korunması gerektiğine örneklerle (Ankara Saraçoğlu mahallesi, Ulus, İtfaiye Meydanı gibi) dikkat çekildi.

Kentsel dönüşüm alanı ilan etmenin orantısız ve gereksiz olduğu ifade edildi. Uygulama aşamasındaki keyfilikler sebebiyle 7033 sayılı CB Kararının rantsal dönüşüm aracı olabileceğine, Antakyalıların mülklerinin dolayısıyla da kadim Antakya’nın Antakyalıların elinden alınmasının söz konusu olabileceğine, ticarileştirilerek el değiştirmesi ve rant kaynağı olma riskine dikkat çekilerek bunlara karşı uyanık olmak, yasalar çerçevesinde engelleyici olmak ve hak aramak gerektiği vurgulandı.

Yetkililerin uygulamada yerel halkın görüşlerini dikkate almadığına, yasalardaki ‘istisnai durumları ana kural haline getirdiklerine’, vatandaşın lehine olan mahkeme kararlarını uygulamadıklarına, her haksız idari işleme ‘yasal kılıf’ bulduklarına dikkat çekildi.

Kentsel dönüşüm sürecinde acele kamulaştırma, mülklerinizin hazineye intikal etmesi, kamulaştırma, taşınmazdaki hakkınızın alınıp, başka bir yerdeki taşınmaz üzerinde hak verilmesi gibi ‘adaletsiz’ işlemlerle, ‘mülksüzleştirme’ ve ‘soylulaştırma’ gibi haksız idari işlemlerle karşılaşılabileceği örnek olaylar üzerinden hatırlatıldı.

Ranta dayalı benzer sorunların kentsel dönüşüm alanı dışında kalan çok katlı yapıların az katlı olarak yeniden inşasında da ortaya çıkacağına dikkat çekildi.

Yargıya intikal etmiş olaylardan da anlaşıldığı üzere gerek kentsel dönüşüm uygulamalarında gerek OHAL uygulamalarında Anayasal-kişisel ve sosyal hakları ihlal eden, kısıtlayan çok sayıda uygulama mevcuttur.

Netice itibariyle, sorunlara, risklere, tehditlere karşı farkındalık ve kamuoyu yaratılarak, bir ve birlik olarak katılımcı bir anlayışla karşı çıkılması ve hak aranması gerekir.

Afetzedelerin başta geçici konut ve hijyen olmak üzere zorunlu ihtiyaçlarına ve gündemlerine öncelik verilmelidir. Ülke gündeminin ilk sırasında seçim olduğu ihmal edilmemeli ve seçim sonuçlarına uygun olarak stratejik hareket edilmelidir.

Zaman içinde, yasalar çerçevesinde tüm Türkiye’de meslek odalarıyla ve STK’larla birlik olarak, altyapısı oluşturularak geniş katılımlı gösteriler, paneller, konferanslar gibi aktivitelerin organize edilmesi ve yapılması, Antakya-Hataylılar kadar, deprem bölgelerinde mağdur olan tüm halkın sesinin duyurulması gerekir. Antakya’nın Türkiye’nin gündeminden düşmesi; Antakya üzerinde rant emelleri olanlara, demografik yapıyı değiştirmek isteyenlere hizmet eder.

Haksız ve adaletsiz idari uygulamalara ve telafisi imkânsız zararlara yol açacak olan 7033 sayılı (kentsel dönüşüm) CB Kararının iptali için meslek odaları ile kentsel dönüşüme alınan alan içinde gayrimenkulü olanlar tarafından, en kısa sürede yürütmenin durdurulması talepli davalar açılması gerektiği vurgulandı. Depremzedeler tarafından bireysel olarak açılacak davalarda adli yardım alma haklarının olduğu (avukat ve mahkeme harcı için bir bedel ödemeyecekleri) bunun için Hatay Barosu (avukatları) ile temasa geçmeleri gerektiği özel olarak vurgulandı.

Son Söz: 7033 Sayılı CB Kararı iptal edilmeli, koruma altındaki sit alan olan kadim Antakya kentsel dönüşüme konu edilmemelidir. Nitekim, bunu gerçekleştirmek üzere, Hatay Barosu avukatları (özellikle Sayın İbrahim Göçmen) tarafından hazırlanmış olan dava dilekçelerinde yer alan hususları KADOP’un görüşleriyle sentezleyen bir dilekçe örneği ekte sunulmaktadır (EK). 7033 sayılı CB kararının iptal edilmesi için yüzlerce ayrı dava açılmıştır. Açılan dava ve dava dilekçesi geleceğe miras niteliği de taşımaktadır.

 

  1. Özel Mimarlık Bürosuna Verilen Şehir Planlaması İşi, Özel Mimarlık Bürosu ile Toplantı Yapılması, Toplantıda Yapılan Sunumun İlkesel Olarak Değerlendirilmesi
  • İşin Pazarlık Usulüyle Şeffaf Olmayan Biçimde Verilmesi Tartışmaya Açık Bir Konu

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı 6306 Sayılı Kanun uyarınca riskli alanlarda kamu kaynağı kullanılarak gerçekleştirilen her türlü mal ve hizmet alımları ile yapım işlerini İhale Kanununun Md. 21/1-b maddesine atfen pazarlık usulüyle (‘acil ve kolay ihale’) olarak verebilir. Bunun için ihalenin ivedi olarak yapılmasının zorunlu olması şarttır. Bu durumda ilan yapılması zorunlu değildir. Ancak, en az üç istekli davet edilerek, yeterlik belgelerini ve fiyat tekliflerini birlikte ve yazılı olarak vermeleri istenir. Diğer iki mimarlık bürosunu, teklifleri, kazananın neden tercih edildiğini bilen var mı? Sır gibi saklanıyor. İhale ve sonucu şeffaf olur. Kamuoyuna açıklanır. İhaleye davet edilenlerin ortak noktası nedir? İlişkileri var mıdır?

Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı devlete ait üniversitelerde görev yapan öğretim üyelerinden deprem bölgesiyle ilgili bilimsel çalışmalarının tümünü isteyip almıştır. Bu bilgi ve belgeleri acil ve kolay ihale yöntemiyle belirlediği mimarlık bürosuna (DB Mimarlık) vermiştir. Ortada bir idari şartname, teknik şartname hatta işin detayına dair sözleşme dahi yoktur. Bu tür işlerde milyonlarca lira avans ödeme yapılması mutat bir uygulamadır. Bu durum en hafif deyişle, bölge üzerine bilimsel çalışma yapmış olan, bilimsel bilgi üretmiş öğretim üyelerine yapılmış haksızlıktır. İhale kazandırılan mimarlık bürosuna sağlanmış imtiyazdır. Bu ve benzeri konularda görevler yapmış deneyimli öğretim üyelerimiz ve üniversitelerimiz mevcut olduğu halde, işin özel mimarlık bürolarına verilmemesi gerektiği halde, bu konularda deneyimi olmayan, kendi ifadesiyle ‘depremi avantaja çevirmek’ isteyen TİCARİ bir işletme olan mimarlık bürosuna verilmesi dikkat çekiyor.

  • İşin Verildiği Özel Mimarlık Bürosu ile Yapılan Toplantı

Ortak tanıdıklarımızla yapmış olduğu görüşmelerde Antakya’nın şehir planlaması işini kimsenin mülkiyet hakkına zarar gelmeden, katılımcı bir süreç olarak gerçekleştirmek istediğini ifade eden DB Mimarlık ile Antakyalı sivil ve sosyal platformların ev sahipliğinde, İstanbul’da bir toplantı organize edilmiştir. 28 Nisan 2023 tarihinde yapılan toplantının konusu ve amacı; tanışmak, Antakya kent planlaması sürecini, sorunlarını, çözüm önerilerini ve iş birliği imkanlarını araştırmak, açıklığa kavuşturmak, iletişim içinde olmak ve bilgi paylaşmak, toplantıya katılan Antakyalıların sorularına yanıtlar aramak olmuştur. Toplantının Antakya halkının sürece katılımını sağlamak ve her istediğini yapmak için adı geçen özel mimarlık bürosu tarafından organize edilmediği aşikardır. Ancak, toplantıda DB mimarlığın yaptığı barkovizyon sunum çok uzamış, dolayısıyla sunum sonrasındaki soru-cevap kısmı için yeterli süre kalmamıştır.

  • Özel Mimarlık Bürosunun Toplantıda Yaptığı Sunum

Erken dönemde verilmiş iş için erken dönemde yapılmış bir toplantı ve sunum söz konusu olmakla birlikte, organizasyon amacına uygun olan son derece yararlı bir toplantı gerçekleştirilmiştir.  ÇÜNKÜ; işin verilme süreci ve projelendirilmesi, finansmanı (‘pasta büyüklüğü’, AB fonları, hibeler, sorunlar, İller Bankası vs), işin ihalesiz görüşme yoluyla verildiği mimarlık bürosu tarafından Antakya’daki sit alan ve dışının nasıl ele alınmak istendiği hakkında genel bilgi edinilmiştir. Sit alanda kentsel dönüşüme nasıl yaklaşıyorsunuz? Anayasal hak olan mülkiyet haklarını restorasyon, yapı güçlendirme vb uygulamalarla koruyabilecek misiniz? Gibi sorulara net yanıtlar alınmamıştır. Bunların takdirinin siyasi iradeye bırakıldığı anlaşılmaktadır. DB mimarlığın, iki ayrı uzmanlık alanı anlamına gelen, hem Kültür ve Turizm Bakanlığı hem de Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı adına iş yapması dikkat çekicidir. Belediyelerin bu işin neresinde olduğu hususunda somut bir bilgi verilmemiştir. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın atamış olduğu kazı ekibiyle ilişkilere dair bir açıklama yapılmamıştır.

Tarihi kent merkezinin riskli alan ilan edilip kentsel dönüşüme tabi tutulmak istenmesi, bu konudaki çok sayıdaki olumsuz uygulama, hemen her aşamada işin uygulamasının siyasi iradeye endeksli olması, kent planlaması işinin ranta açık, ticari bir anlayışla piyasalaştırıldığı izlenimi vermektedir. Sunum yapanlar 6306 sayılı kanun (kentsel dönüşüm) uygulamasında hiç kimsenin mülkiyetinin kısıtlanmadığını savundular. Henüz deprem sonrası jeolojik etütler, mikro bölgeleme çalışmaları ve güncellemeler yapılmadan, Antakya’yı sağlam zeminli dağlık alanlara taşımak, orada çok katlı binalar yapmak, Antakyalıların bunu kabul etmesi için cazip görünen öneriler sunmak, Antakyalıların elinden alınan eski yerindeki arsalarda, özellikle de Antakya’nın tarihi merkezinde spekülasyona açık çok büyük rant yaratıp elde etmek mümkün olabilir. İhalenin şeffaflık içinde yapılmamış olması, devlet üniversitelerindeki öğretim üyelerinden yararlanmak yerine, özel mimarlık bürosunun tercih edilmesi nedeniyle bu ve benzeri spekülasyonların yapılması da doğaldır.  Sunumda bahsedilen ‘şehre ait eski dokuyu, şehrin yeni yerinde kullanmak’ ve ‘tarihi kentin izlerinden doğan yeni kent’ ne anlama geliyor? Örneğin, yetkililer benzeri bir karar ve uygulamayla Sulukule’yi de 41 Km ileriye taşıdılar. Sulukule’nin eski yerinde büyük inşaatlar yaparak, birileri çok büyük rantlar elde ettiler. En iyimser deyişle her şey siyasi iradenin elinde!

Sunum yapan Sayın Bünyamin DERMAN ve ekip arkadaşları uzun bir durum değerlendirmesi yaparak, kitabi bir kent planlaması ve yeni Antakya tasvir ettiler. Genel ifadeler kullanmaya özen gösterdiler. Bu durum, soyut güzellemelerin yapıldığı bir sunuma neden oldu. Sunumlarında yer verdikleri istatistiki verilerin kaynaklarını-hangi yıllara ait veriler kullandıklarını bildirmediler. Bu nedenle ve teyit etme imkânı olmadığı için kullanılan verilerin çoğu inandırıcı olmadı. Güncel jeolojik etütler olmadan ve güncel fay hatları-hareketleriyle, (Asi nehrinin yatağındaki değişme, yer altı su hareketleri, deprem sonrasında devam etmekte olan fay analizleri, mikro bölgeleme çalışmaları vb) ilgili bilgiler olmadan Antakya planlaması yapılması mümkün olmasa gerek. Tasarlayıp sunumunu yaptıkları Antakya’yı UYGULAMAYI, ilke ve değerler düzeyinde dahi taahhüt etmediler. Samimiyetle taahhüt edemeyeceklerini bildirdiler. İtirazımız sunuma değil; ‘anormallik taşıyan uygulamalara’. Atasözümüzdür; ‘yazıp da altını imzalamayacağın şeyi söyleme’. Planlama bir tasarımdır, ama tasarımın da ‘yalan’ olmaması ‘gerçek’ olması gerekir ve beklenir. DB Mimarlığın yaptığı sunum maalesef gereksiz yere uzadı. Çok daha kısa olabilirdi.

Deprem bölgesinde resmi rakamlara göre 50 binden fazla insanımız öldü. Halen bulunamayanların sayısı az değil. Binlerce bina yıkıldı, ağır hasar gördü. Hükümet yetkililerinin süreci ciddi biçimde ele alıp yönetmesi gerekirdi.

SONUÇ: KADOP, üyesi olan-olmayan çok sayıda öğretim üyeleriyle, üniversitelerle ve deneyimli uygulamacılarla bu sunumun çok daha iyisini yapar ve uygular. Gerekirse kısmen dahi olsa ciddi tutarlarda finansman da bulur. Zira ilkesel çerçevede bakıldığında; Her mahallenin yerinde dönüşümünü hedefleyen bir sunum yoktu. Tescilli ve tescilsiz ayrımı yapılmadan doku bütününün korunması da hedeflenmiyor. Kentin parsel değil, yapı adası bazında dönüşümü önemli. Akıllı şehir konsepti de önemlidir. Planlar 3194 sayılı İmar Kanununa uygun olmalı ve plan hiyerarşisine uyulmalı ve yetkili A Grubu bir şehir plancısı ve ekibi tarafından hazırlanmalı. Ayrıca, kentsel ve arkeolojik sit alanları için 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununa istinaden hazırlanmış, yürürlükte olan Koruma Amaçlı İmar Planları ile ilgili olmayan kentsel tasarım ve mimari ölçeklerdeki tasarımlar kabul edilemez. Antakya’nın ve Amik Ovası’nın büyük bir kısmında zemin sıvılaşması sorunu var. Bu alanlarda her ada ve parsel için mikro sismik sondaj yapılması gerekir. Ayrıca, iki büyük depremin ve artçıların zeminde yarattığı durumun saptanması ve güncel deprem haritaları hazırlanması da şarttır.

Bazı çevreler asılsız söylentiler yayarak toplantıyı engellemek istedi. İhalenin yapılışını, işin verilişini, işin verildiği özel mimarlık bürosunun uzmanlığının yeterli olup olmadığını, kısacası SORUNUN ÖZÜNÜ İHMAL EDEREK MEŞRULAŞTIRANLAR, sanki sorun toplantının yapılacağı yermiş gibi, ‘toplantı Antakya’da yapılmalı’ gibi söylentiler çıkardı, basın açıklaması yaptı. Bazıları Şişli Belediye Başkanlığını arayıp, sizin salonunuzda AKP’liler toplantı yapıp, konuşacaklar gibi yalan-spekülatif-provakatif söylemlerle toplantıyı iptal ettirmeye çalıştılar. Hiçbir yarar sağlamayan bu tür kısır girişimlerin sonuçsuz kalması, sağduyunun kazanması memnuniyet verici. İletişim çağında iletişimi ihmal ve inkar etmek doğru değil. Buna rağmen, toplantıya katılım yüksek oldu. Yaklaşık 200 kişi katıldı. Bazı katılımcılar toplantıyı ayakta izledi. Bazıları salon dışından dinledi. Bütün bunlar Antakyalıların bu konuya verdiği önemin ve hassasiyetin göstergesi. Aynı önem ve hassasiyeti yetkililerden de bekliyoruz.

 

  1. Anayasanın 56’ncı maddesine uymayan Devlet olur mu?

Anayasamızın 56’ncı maddesine göre, herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir. Ne yazık ki; Hatay Valiliği Anayasanın bu maddesine uymuyor.

Hatay’da deprem atıklarının alınması, taşınması, dökülmesi faaliyetlerinin halk sağlığı ve çevresel olumsuz etkileri ihmal ediliyor. Enkaz kaldırma çalışmaları sırasında, molozlar, tıbbi ve kimyasal atıklar vadilere, yer altı sularının ve su kaynaklarının olduğu yerlere, zeytinliklere, çadırkent ve konteyner kent yakınlarına dökülüyor.

Devasa boyutlara ulaşan moloz, çöp, tıbbi ve asbest, plastik, beyaz eşya gibi kimyasal atıklarda tüm canlılara ve ekolojik çevreye zarar veren, ölümcül hastalıklara neden olacak her türlü zehirli ve tehlikeli madde mevcut. Bu atıklar doğa ve doğal hayat dolayısıyla da insanlık için çok ciddi risk ve tehditler oluşturuyor. Bunların; yer altı ve yerüstü sularının olduğu bölgelerden, su havzalarından, tarıma elverişli sulak alanlardan, şebeke sularından, doğal ve yaban hayat alanlarından uzak yerlere ve sert zeminlere dökülmesi gerekiyor. Vadi tabanlarına dökülmemesi, uygun biçimde, sızdırmaz zeminlerde bertaraf edilmesi, mümkünse ayrıştırılıp, geri dönüşüme tabi tutulması yasal zorunluluk.

Hava, toprak, yer altı ve yer üstü sularına karışan ve orada uzunca süre kalan bu zehirli maddeler besin zinciri, tarım ve hayvancılık yoluyla gıdalara dolayısıyla insanlara geçerek kanser vb hastalıklara neden olur. Ormanları, meraları ve kuş cennetlerini, kısacası ekosistemi tehdit eder.

Yetkililer deprem atıklarının nereye, nasıl döküldüğü konusunda açıklama yapmazken, halk ve çevre sağlığını tehdit eden bu uygulamalar karşısında Cumhuriyet Başsavcıları sürekli olarak göreve çağırılmıştır. Hatay Barosu (özellikle Sayın Ecevit Alkan), Çevre Mühendisleri Odası, Türk Tabipleri Birliği ve Çevre Koruma Dernekleri tarafından yürütmeyi durdurma talepli olarak açılan dava dilekçesi EK’te sunulmaktadır. Hizmet binası ve çok sayıda avukatını kaybeden Hatay Barosu sözü edilen davayı açtığında yıkılmış binalara ait enkazların çok büyük bir kısmı kaldırılmıştı. Bununla birlikte, dilekçe ve açılan dava geleceğe miras niteliği de taşımaktadır.

 

  1. HATAY’a Geri Dönüşlerin Sağlanması Konusunda Değerlendirmeler

Öncelikle göçün nedenlerine bakmak gerekir: Antakya’dan diğer bölgelere olan göç; siyasi, ideolojik ve ekonomik kaygılara ve sebeplere dayanmıyor. Depremde yıkılan ev ve iş yerlerine, şiddetli artçılara ve yeni büyük deprem riskine, dolayısıyla yaşam standartlarının ve kalitesinin önemli ölçüde azalmasına bağlı olarak ortaya çıkan bir göç dalgası söz konusu. Diğer bir ifadeyle bu göçler organize ve planlı göçler değil. Antakya dışındaki akrabalara geçici sığınma niteliğindeki göçler. Bu gözler aile fertleri ve Türk halkı arasındaki sosyal dayanışmanın da bir göstergesi.

Böyle bir göçün sebepleri ortadan kalktıkça geri dönüşler kaçınılmaz olur. Antakyalı-Hataylı kentini kültürünü bırakamaz, aidiyet duygusu çok yüksektir. Dolayısıyla, şu an Antakya-Hatay’da var olan yetersiz barınma, açlık, yetersiz eğitim, hijyen ve sağlık, işsizlik, gelir elde edememe, hayatını idame ettirememe, çocukların eğitimi gibi zorluklar ve riskli ortamlar sona erdikçe, yani göçü doğuran nedenler ortadan kalktıkça aidiyet duygusuyla Antakya’ya geri dönüşler de artar. Buna karşılık, Antakya’da yeniden bir hayat kurmaktansa, iş, aile ve eğitim gibi nedenlerle geçici göç edilen şehirlerde yeniden bir hayat kurmayı tercih edenler de olacaktır. Geri dönmeyecek olanlara, depremde hayatını kaybedenlerin sayısı eklendiğinde Antakya’nın demografik özelliklerinin önemli ölçüde değişme riski mevcut. Bu risk; ekonomik ve sosyal gelişmeyi durduracak hatta geriye çevirecek ölçekte büyük. Antakya kültürü Antakya’nın yaşayan ruhudur. Can çekişiyor. Bu nedenle korunması gerekir.

Hatay için hazırlanması gereken bölgesel kalkınma planı sosyal refahın arttırılması ve yaşam standartlarının yükseltilmesi için bölgedeki ekolojinin, altyapı hizmetlerinin geliştirilmesini, sanayi ve ticaretin, tarımın geliştirilmesi için bölgeye ekonomik kaynak aktarılmasını, sosyal ve kültürel yaşamın geliştirilmesini kapsar. Böyle bir plan geri dönüşleri teşvik eder.

Antakya’nın eski ve yerleşik ailelerinin (en az 15-20 yıldır Antakya’da yaşayan ailelerin) geri dönmeleri şartıyla gelirlerini artırıcı ve istihdamını arttırıcı politikalar izlenmesi geri dönüşleri hızlandırır. Örneğin; eski ve yerleşik ailelere belli bir süre sosyal gelir desteği ödenebilir. Eski ve yerleşik Hataylı istihdam edilmesinde özel vergi ve SGK indirimleri sağlanabilir. Hatay’a özel vergi indirimleri uygulanması iktisadi hayatı canlandırır, geri dönüşleri hızlandırır.

Antakya’ya dönenler ve yeni yatırım yapacaklar için özel yatırım teşvikleri, geri ödemesiz süreli, düşük faizli uzun vadeli krediler verilebilir.

Antakyalı esnaf için de cazip KOBİ teşvikleri ve uzun vadeli, ucuz kredi imkanları sağlanabilir,

Antakya’ya özel vergisiz ekonomik bölge, serbest ihracat bölgesi uygulamaları başlatılabilir.

Bölgedeki küçük çiftçilerin, tarımla hayvancılıkla uğraşanların korunması, teşvik edilmesi, üretim kooperatifleri kurulmasına öncülük edilmesi sadece bölgenin değil, Türkiye’nin sebze, meyve ve canlı hayvan ihtiyacının karşılanması bakımından elzemdir.

Hatay’a geri dönüşlerdeki gecikme yetkililerin bölgedeki görevlerini ve sorumluluklarını ihmal ettiklerinin somut göstergesidir.

Bizler yukarıda yer verilen yönde uygulamalar beklerken, bizlerde hayal kırıklığı yaratmış olan Cumhurbaşkanlığı’nın 24.02.2023 tarih ve 126 sayılı kararnamesine göre; kesin iskân alanlarını doğrudan doğruya Çevre ve Şehircilik İklim Değişikliği Bakanlığı belirliyor. Anayasamızdaki mülkiyet hakkı, Orman Kanunu, Mera Kanunu, Tapu ve Kadastro Kanunu, İmar Kanunu’ndaki hükümler askıya alınıyor. İskan bölgesindeki konutlar için kamulaştırma kararı alınıyor. Mera ve ormanlar konutlara açılıyor. İmar onayı beklenmiyor. Yerli ve yabancı kuruluşlar konut ve işyeri yapabiliyor. Plan ve parselasyon işlemlerinde askı, ilan ve itirazlara ilişkin hükümler uygulanmıyor ve alınan kararlara itiraz hakkı bulunmuyor. İnşaat hukuku askıya alınarak planlama, mimarlık, mühendislik süreçlerine ilişkin yasal düzenlemeler dışında hareket ediliyor. Depremin yarattığı kaos sonlandırılmadan yeni bir kaosun kapısı açılıyor. Yukarıda özet olarak yer verdiğimiz gerekçelerle yeni afetlere yol açacak olan yerleşme ve yapılaşmaya dair kararnamenin iptal edilmesini kamuoyunun görüş, öneri ve beklentilerinin, yapılaşma ile ilgili yasa hükümlerinin ödünsüz olarak dikkate alınarak uygulanması ve bir daha millet olarak yaşadığımız bu acıları yaşamamız gerektiği kanaatindeyiz. Rant odaklı olan, ranta, spekülasyona ve manipülasyona açık olan hukuki düzenlemeler, ihaleler depremin yararlarını sarmaz, çözüm olmaz. Aksine yeni sorunlar yaratır. Konuya ilişkin detaylara izleyen bölümde yer verilmektedir.

 

  1. 126 Sayılı CB Kararnamesinin Etkileri Üzerine Değerlendirmeler

6 Şubat 2023 ve 20 Şubat 2023 tarihlerinde gerçekleşen Kahramanmaraş ve Hatay merkezli depremlerden etkilenen bölgelerde uygulanmak üzere yayınlanan 23 Şubat 2023 tarih ve 126 no`lu "Olağanüstü Hal Kapsamında Yerleşme ve Yapılaşmaya İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi" kırsal – kentsel yerleşimlerin arazi tahsislerinin ve yapılaşmasının hızlı olması için yasal zorunluluk olan plan çıkması beklenmeden ve imar uygulamalarına uyulmadan işlem yapılmasına imkân tanımaktadır. Oysaki; planlama olmaksızın kentsel tasarım olmaz, deprem yaraları sarılmaz. Planlama olmaksızın yeni afetlere karşı hazırlık yapılmaz. Planlamanın olmaması bilimsel ve etik yapılanmadan uzaklaşılması, kamu yararının gözetilmemesi anlamına gelir. Çok yönlü, çok boyutlu ve bütüncül planlama uygulaması yoksa, afetlere dirençli kent inşa edilemez. Zira, bütüncül olarak ele alınması gereken kentsel ve kırsal alanların doğal, kültürel ve ekonomik miraslarının korunabilmesi, tarım ve sanayi üretiminin yeniden canlandırılabilmesi planlama çalışmalarının temelini oluşturur. Başarılı planlama uygulamalarıyla bölge halkının yerinde kalması sağlanarak, toplumsal ve mekânsal bellek ile kültürel miras korunarak, doğayla uyumlu, iklim değişimine dirençli, kentsel ve kırsal alanın üretim yapılarını gözeten, yerele özgü uygun çözümler sunan ve ekonomik yeniden canlanmanın altyapısını kuran bir yaklaşım benimsenmelidir.

Aynı kararnameye göre yapım işlerinde arsa temin edilmeden, mülkiyet, kamulaştırma ve gerekli hallerde imar işlemleri tamamlanmadan ve uygulama projeleri yapılmadan ihaleye çıkılabilir. İmar planı askı sürecinin ortadan kaldırılması, bölgedeki taşınmaz sahiplerinin yasal ve yönetsel itiraz haklarının askıya alınması anlamına gelir -ki bu en hafif deyimle anayasal hak olan özel mülkiyet haklarının kısıtlanması anlamına gelir.

Deprem sonrası kentsel tasarımı ve yapılaşmayı sadece zamana ve bina yapımına indirgemek yeni felaketlere davetiye çıkarmak anlamına gelir. Oysaki; Antakya-Hatay’daki acil ihtiyaç geçici göçlerin geri dönmesinin sağlanarak normal yaşama dönülmesi için geçici barınma yerlerinin kurulması ve temel fizyolojik ihtiyaçların giderilmesidir. Bu yapılırken kalıcı konutlar için mekânsal, sosyal ve hukuksal alt yapı oluşturularak uzun vadeli planlama sürecinin başlatılması gerekmektedir. 

126 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesine göre; kadastrosu dahi yapılmamış, imar planı olmayan alanlar, Orman Kanunu’na tabi orman alanları ile ve Mera Kanunu’na tabi alanlar, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından geçici ve kesin yerleşim sahaları için yapılaşmaya açılmaktadır. Kadastro Kanunu, İmar Kanunu, Orman Kanunu, Mera Kanunu ile Medeni Kanun (mülkiyet hakları) askıya alınarak, idari işlem yapma yetkisi Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na verilmektedir. Bakanlık depremzede yurttaşlarımızın mülkiyet ve imar haklarını başka alanlara aktarılabilecek, sahip oldukları taşınmazların cins ve paylarını değiştirebilecektir. TOKİ ile birlikte deprem bölgelerinde acele kamulaştırma yapılabilecektir. Deprem bölgesindeki enkaz atıklarının döküm yetkisi valiye verilmiş, atık sahaların tespiti her tür belgeden muaf tutulmuştur. Meslek odalarının, bölge halkının katılımına ve itiraz etme haklarına kapalı olan, kim, ne, niçin, nasıl, nerede, ne zaman sorularına yanıt vermeyen, acil barınma ihtiyacı ile sağlıklı ve afete dirençli kentleşme politikalarını birbirine karıştıran, idari kararlarla plansız ve hukuksuz yapılaşmanın önünü açan yeni sorunlara davetiye çıkaran bu durum, yetki ve uygulamalar Anayasamıza aykırıdır. Depremin yarattığı sorunları çözmeksizin yeni sorunlar yaratılıyor. Sorunların gerçek ve samimi çözümü için tüm toplumsal dinamikleri harekete geçirerek, bilim ve hukuka uygun planlama ve çok disiplinli uygulamalar yapılarak birlikte sinerji yaratılması gerekir.

 

  1. İnşaat Mühendisliği Bakımından İlkesel Bazı Değerlendirmeler

M.Ö. 4000 ve MÖ 2000 yılları arasında Antik Mısır ve Mezopotamya bölgelerinde barınak yapımı ihtiyacı doğduğu sıralarda başlamış olabileceği düşünülen İnşaat Mühendisliği; malzeme ve tekniği en iyi şekilde bir araya getiren, yapıların plan, proje, yapım ve denetlenmesiyle uğraşan temel mühendislik dalıdır. İnşaat mühendisliği geniş bir alanı kapsadığından her türlü bina, baraj, havaalanı, köprü, yol, su kemerleri, liman, kanalizasyon, su şebekesi, tünel, konvansiyonel ve yüksek hızlı demiryolu projeleri, metro vb. hizmet ve endüstri yapılarının planlanması, projelendirilmesi, yapımı ve denetimi konuları ile ilgili eğitim ve araştırma yaparak çeşitli dallarda uzmanlaşma gereği duyulan bir meslektir. Bu alanların başlıcaları, çevre mühendisliği, geoteknik, belediye ya da kentsel mühendislik, kıyı mühendisliği, ölçme bilgisi, yapı mühendisliği, temel mühendisliği, su mühendisliği, malzeme bilimi, ulaştırma mühendisliği vb. konulardır. Geniş çaplı bir meslek olması nedeniyle tarih, malzeme bilimi, coğrafya, jeoloji, toprak, hidroloji, çevre, mekanik gibi çok kapsamlı bir mesleğe sahibiz ve bunun gereğini yapmakla mükellefiz, yaptıklarımızdan da sorumluyuz. Yaşadığımız bütün bu afetlerin ve sebep olduğu acıların temelinde; inşaat mühendisliğinin tanımının, anlamının ve mühendislere yüklediği esas görevlerin iyi kavranamaması, paranın ve siyasi iradenin getirdiği çarpık düzenin bu çok değerli kavramın önüne geçmesi ve sorumsuzluk yatmaktadır. Nitekim bize, izleri hiçbir zaman silinmeyecek derin acılar yaşatan bu depremde; yetersiz bilgi sahibi, tecrübesiz, liyakatsiz kişilerin sorumsuzca yanlış uygulamaları yüzünden inşaat mühendisliği maalesef bütün dallarında enkaz altında kalmıştır. Bunun sonucu olarak deprem; yüz binlerce yapının yıkılarak yüzbinlerce insanın ölümüne, yüzbinlerce insanın yaralanmasına, milyonlarca insanın evsiz, şehirsiz, işsiz kalmasına, dağılan aileler ve yıkılan ocaklar nedeniyle milyonlarca insanın çok uzun yıllar sürecek travmasına ve ekonomi olarak da 150 milyar USD’lık bir kayba sebep olmuştur. Tüm bu acılar, mühendislik kuralları, yasalar doğru insanlar tarafından doğru uygulandığı zaman sona erecektir. Antakya’nın, KADOP’un düşündüğü anlamda yeniden ayağa kalkarak yapılanması, umarım 15 Mayıs’ta yeniden doğacak Türkiye’de vücut bulacaktır. Bunun için sorumlu, ilkeli inşaat mühendisliği adına yapılması ve yerine getirilmesi gereken hususlar; 1) Mevcut sistemin cepleri dolduracak haksız kazanca yönelik işlerini kolaylaştırmak için yerle bir ettiği mühendislik ve fen kurallarının yeniden elden geçirilerek düzenlenmesi ve asla taviz verilmemesi gereken yönetmelik, yasa ve yetkilerle TMMOB’nin yeniden güçlendirilerek yeniden sahaya sürülmesi gerekmektedir. 2)Tüm mühendislik kurallarının para hırsı nedeniyle ihlal edildiği ve her şeyin siyasileştirildiği Belediye İmar Yasalarının yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Liyakatsiz kişiler İmar Müdürlüğü gibi çok kritik görevlere getirilmemeli, kadroları çok dikkatli seçilmelidir. 3)İnşaat yapma yetkisi yalnız inşaat mühendislerine ait olmalıdır. Müteahhitlik belgesine sahip mühendisler, kendileri bizzat işin içerisinde değilse belgelerini asla kiraya verememelidir. Mühendislik ve fen kurallarını hiçe sayarak yapılarını tehlikeye soktuğu belirlenen mühendisler için bir kara liste oluşturularak bunların lisansları iptal edilmeli, meslekten menedilmeli ve yargıya taşınmalıdır. 4)Yapı denetim şirketleri, bu işi en iyi şekilde çözmüş ülkelerde olduğu gibi denetledikleri inşaatların olası felaketlerde görebileceği mali zararı karşılayabilecek miktarda bir teminat mektubunu verebilecek güç ve yeteneğe sahip olmalıdır. 5)Yapılacak master planda şehir zonlara ayrılarak, tarihin gözler önüne serildiği açık hava müzesinin, eski Antakya kültürünün ve el sanatlarının sunulacağı çarşıların yer aldığı bir “Downtown” (şehir merkezi) yaratılmalıdır. 7)Yine eski Antakya evleri mimarisine sadık kalınarak sıvılaşma riskinin yüksek olduğu alüvyon bölgesinin dışında, zemin etütleri yapılmış dağın eteklerine yapılacak iki katlı ve mümkünse birkaç tipten oluşan projeleri hazır evlerden oluşmalıdır. Söz konusu evler; California/ABD evleri gibi taşıyıcı sistemleri çelik ve ahşaptan, duvarları sağlam hafif yapı elemanlarından meydana gelmelidir. 8)İşyeri olarak planlanacak zonlara, maksimum 4 katlı (kat yükseklikleri geoteknik ve statik proje çalışması sonucu netleşecektir) yaygın mimari olarak tasarlanacak binalar için ise, bitişik nizamdan kesinlikle kaçınılmalı ve birbirine asla yaslanmayan ayrık nizam imar adalarına yapılmalıdır. 9)Siyaset uğruna çarpık yapılaşmanın esasını oluşturan gecekondulaşmaya asla izin verilmemelidir. 10)Sahibi olduğu muhteşem tarihi geçmişi, üç semavi dinin buluştuğu ve inançlarını özgürce yaşadığı kültürel ve sanatsal değerleri, özgün yaşam biçimi ile dünyanın en önemli turizm merkezlerinden birisi haline getirilmesi için zonlardan oluşan bir turizm master planı yapılmalıdır. Ayrılan zonlara turizm yatırımı yapmak isteyen yatırımcıların devletle ilişkilerinin sürdürülebilmesi, alt yapı, üst yapı ve işletmeden kaynaklanan muhtemel sorunlarının çözümü ve birlikte hareket gerektiren aktivite vb. konular için kuruluş şeması, çalışma prensibi tarafımızdan belirlenecek bir “Antioch/Antakya Tourism Investors Association” adını taşıyan bir birlik kurulmalıdır. 11)Yerleşik bölgenin en önemli ve en büyük muhtemel sorunu olan hastalık taşıyıcı sivrisinek, karasineklere karşı entegre vektör mücadelesinin yapılabilmesi için bir üniversite ile birlikte bilimsel proje çalışması yapılacak ve entegre vektör mücadelesi ekipleri kurulmalıdır. 12)Antakya’nın doğal halinin-dokusunun korunmasına özel önem verilmelidir. Bu kapsamda suyu akılcı yönetmek, sağlıklı kentsel ortamlar yaratmak için bitki örtüsü, toprak ve doğal döngülerden faydalanan kentsel ihtiyaçları, iklim değişikliği sorunlarına uyum sağlayarak çözmeye yarayan bir ağ türü olan çevreci alt yapı ve arıtma tesisleri yapılmalıdır. Bu anlamda; gerek Antakya’nın can suyu Asi’den gerekse tüm yerleşim zonlarından arıtma tesislerine gelecek atık sular sistemde çok temiz hale getirilerek hem park ve bahçelerin sulamasında hem de turistik ve sosyal tesislerin peyzaj sulamasında sulama amaçlı olarak kullanılmalıdır. Böylece yeraltı su kaynakları ve doğa korunacak bu yöntemle ekonomik kazanç elde edilecektir.  13)Her yönüyle sürdürülebilir “doğa ve çevre dostu” bir proje hazırlanması halinde, The World Bank ve WTO (World Tourism Organization) gibi kuruluşlardan kredi temini mümkün olacaktır.

(İnşaat Mühendisi, Turizm Merkezleri Planlama, Strateji Geliştirme ve Yönetimi Uzmanı Sayın Muzaffer İSTER’e yukarıdaki özet görüş ve katkıları için teşekkür ederiz)

 

  1. Deprem ve Diğer Mühendislik Branşları Bakımından Bazı Hatırlatmalar

EMO üyesi olan yetkin dostlarımız Elektrik Mühendisleri Odalarının Antakya’nın elektrik altyapısı için destek vermeye hazır olduklarını bildirmişlerdir.

ELEKTRİK MASTER PLANI’nın hazırlanabilmesi için önce 1/5000 ve 1/2000 ölçekli Şehir İmar Planlarının hazırlanması gerekir. Bu planlarda konut bölgeleri ve nüfus yoğunlukları, ticari bölgelerin nicelik ve nitelikleri, küçük ve organize sanayi bölgelerinde sanayi tipi, rekreasyon ve açık hava müze alanları, parklar, yeşil alanlar vb. hususalar belirlenmiş olması gerekir.

İmar planlarındaki bu bilgilere bağlı olarak, iletim indirici trafo merkezleri ile orta gerilim dağıtım şebekesi, trafo yerleri ve alçak gerilim dağıtım şebekesi kablo yolları vb. detaylar tespit edilebilir.

Kısaca, özetlenen bu çalışmalar, imar planları şekillendiğinde, kapsamlı ve detaylı şekilde; yeni gelişen üretim-iletim-dağıtımın dijital şebeke ilkelerine bağlı olarak profesyoneller tarafından yapılabilir.

İmar Planları hazırlanırken, yolların, kaldırımların sık sık kazılmasını önlemek için; kanalizasyon, yağmur suyu, doğal gaz şebekesi, temiz su şebekesi, telefon, fiber optik kablo, orta ve alçak gerilim elektrik kabloları vb. tesisatın yol ve kaldırım güzergahında konumlarının önceden tanımlanması gerekir. Bu amaçla büyük kentlerde ana şebekeler için yeterli boyutta galeriler tesis edilebilmektedir. Yol ve kaldırımlardaki şebeke konumları planlanırken;

  • En altta, yol ortasında kanalizasyon (mümkünse -3 m kotunda),
  • Yağmur suyu gideri ayrı tesis edilecek ise, kanalizasyon kotunda,
  • Yolun iki kenarındaki mazgalların yağmur (ya da kanalizasyon) sistemine bağlanması,
  • OG-AG ve iletişim kablolarının her iki kaldırımda döşenmesi. Gerekli mesafelerde kablo menholü tesisi.
  • Yol atlamalarında en az 8 adet basınca dayanıklı PVC boru döşenmesi.
  • Elektrik ve iletişim kablo menhollerine su dolmasını önlemek için yağmur suyu sistemine bağlanması,
  • Trafo merkezlerinin su almayacak kotta tesisinin sağlanması,
  • Elektrik kablolarının doğrudan toprağa döşenmesi (kablo derating), iletişim kabloları için uygun sayıda kondüit (basınçlı boru) döşenmesi sağlanması

Gerekir.

(Elektrik Mühendisi Sayın Muammer ARGUN’a talep ettiğimiz bu özet-basit görüş ve hatırlatmaları için teşekkür ederiz)

Deprem Sonrasında ANTAKYA’nın Kalkınma Programına Göre Mühendislik Bakımından Yapılması Gerekenler Hakkında Bazı Değerlendirmeler

6 Şubat 2023 Tarihinde başlayan ve halen artçıları devam etmekte olan depremler neticesinde fiziki olarak yıkılan ya da kullanılamayacak hale gelen yapılar nedeniyle Antakya başta olmak üzere tüm deprem bölgesinde büyük can kayıplarının yanı sıra büyük yapı kayıpları da yaşanmış ve yaşanmaya devam etmektedir.

Başta Antakya olmak üzere şehirlerimizin yeniden ayağa kaldırılması ve yeniden yaşanacak yerler haline getirilmesi için mimar ve mühendislerin üzerine düşenler, yapılması gereken planlamalar ile aktivasyonlar aşağıda sırasıyla ve basit-kolay anlaşılır bir şekilde belirtilmektedir. Ancak, mimarlık ve mühendislik hizmetlerinin kanunlara ve ilgili mevzuata uygun biçimde sunulması şarttır.

1 – Şehirlerimizin Planlanması

Özellikle Antakya başta olmak üzere bu işi ve Antakya’mızı çok iyi bilen konusunda uzman şehir plancısı meslektaşlarımızın katkılarıyla yeniden kurulum projelerinin hazırlanmasıdır. Tarihi, kültürel, dini, sosyal, uluslararası koruma altına alınmış yapılarımızı da mevcut yerlerinde yeniden ayağa kaldıracak şekilde şehir planlarımızın yapılması gereklidir.

2 – Zemin Etüdü İşlerinin Yapılması

Şehir planlaması yapılırken ve yapılar yeniden planlanırken mutlaka öncelikle zemin etütlerinin detaylı bir şekilde yapılıp, raporlarının hazırlanması ve yerleşim yerlerinin şehir planlamasının da bu değerler dikkate alınarak hazırlanması gerekir. Yapılacak binaların temelleri yine zemin raporlarına göre teknik tedbirler alınarak projelendirilip uygulamalarının yapılması gerekir. Eğer, zemin etütleri sonucunda yapılacak binaların ekonomik maliyetlerinin çok fazla artacağı ve maliyetlerinin binanın kullanım değerinin-faydasının üzerine çıkacağı anlaşılırsa, o arsaya bina yapılmaktan vazgeçilmesi, arsanın başka türlü, yeşil alanlar vb olarak değerlendirilmesi daha uygun olabilir.

3 – Yapıların Kullanım Amaçlarına Göre Projelendirilmesi

Proje işleri TMMOB ve ilgili kamu kuruluşları tarafından uzmanlıkları belgelenmiş tecrübeli proje ofislerince yapılmalıdır. Konu proje ofislerine gelmişken inşaat sektörünün her kademesindeki yozlaşmaların ve mimar-mühendis camiasının emeklerinin değersizleştirilmesinin de önünün kesilmesi gerekmektedir. Bu konu, yukarıda 1’inci ve 2’nci maddelerde belirttiğimiz şehir planlamacıları ve zemin etüdü yapan jeoloji mühendisi meslektaşlarımızın emekleri için de geçerlidir. Özellikle inşaat sektöründe çalışan mimar ve mühendislerimizin emeklerinin karşılığını almalarını sağlayacak düzenlemeler yapılarak daha çok mühendisin daha çok ve kaliteli vakit ayırmalarının sağlanması gerekir. Mevcut sistemde inşaat sektöründe çalışan mühendislerimizin büyük bir bölümü neredeyse asgari ücret alarak çalışmak zorunda bırakılmışlardır. Böyle bir uygulama da kaliteyi düşürmektedir. Sonuçta mühendisler yalnızca kağıt üzerinde kalmışlar sahaya inemez haldedirler ve ülkemizde lokomotif sektörlerden biri olan inşaat sektöründe kalite düşünce malzeme kayıpları, enerji kayıpları, iş gücü kayıpları nedeniyle ülke ekonomimize büyük kayıplar yaşatılmaktadır. Neticede iyi projelerle sağlam, dayanıklı, ekonomik ve estetik binalar yapılabilir. Ayrıca, binaların yapılacağı şehirlerin sosyal yapısına da uyumlu olması ve bulunduğu şehrin yapısal özelliklerini temsil etmesi gereklidir.

4 – Yapı Denetim Sistemi Aşaması

Ülkemizde yürürlükte olan 4708 Sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun Hükümlerine göre, yapı denetimi özel olarak kurulmuş yapı denetim şirketleri tarafından yapılmaktadır. Ancak, kanunda ve uygulama aşamasında zaman zaman yapılan çeşitli değişikliklerle sistem işlemez bir haldedir. Her şeyden önce 4708 Sayılı Kanun ve yapı denetim şirketleri gerçekten denetim yapabilen kurumsal yapılar haline getirilmelidir. Sektörde çalışan mühendislerin çalışma koşulları düzeltilerek sistemi çalışır hale getirmek şarttır. Yapı denetim şirketleri denetime zemin etüdü aşamasından itibaren başlamalı ve her aşamada bulunmalıdır.

5 – İnşaat Öncesi Kullanılacak Malzemelerin Belirlenmesi

İnşaat aşaması başlamadan önce binada kullanılacak tüm malzemelerin marka ve kalite onaylarının da ilgili kişi ve kurumlar ya da yapı denetim kuruluşları tarafından yapılması gereklidir. İnşaat aşamasında belirlenen bu marka ve kalitede malzemelerden başkasının kullanılmasına müsaade etmemek gereklidir.

6 – İnşaat Aşaması

İnşaat aşamasında uygulamayı yapacak kişi ve kurumlar belirlenirken konusunda uzman, ehil olmaları, daha önceden yapacakları binaya benzer işler yaptıklarını belirten iş bitirme belgelerinin olması ve banka teminat mektubu temin etmeleri gereklidir. Uygulamayı yapacak firmaların sahipleri mutlaka mühendis olmalı ve alt kadrolarında da işin yapılabilmesi için gerekli her branştan mühendisin bulunması şartı aranmalıdır. İnşaat aşaması da yapı denetim şirketleri tarafından denetlenmelidir. Ayrıca yapı denetim şirketlerini de denetleyen bir üst kurul oluşturulmalıdır. Bu üst kurul yerel yönetimlerin bünyesinde oluşturulabilir.

7 – Yapıların İnşaatlarının Tamamlanmasından Sonra İskana Uygunluk Aşaması

Yapıların inşaatları tamamlandığında oluşturulacak bir iskan komisyonu tarafından denetimi yapılarak iskana-kullanıma uygunluk belgesi verilmelidir. Ancak, yapı sahiplerinin de iskana uygunluk belgesinde onayının olmalı ve yapı ile ilgili aksaklıkların olmadığına ya da giderildiğine dair rızası alınmalıdır.

8 – Yukarıda Belirtilen Tüm Hizmetlerin Kişilere Yüklediği Hukuki Sorumluluklar

Yukarıda belirtilen ve 7 maddeden oluşan yapıların inşa edilme süreçlerinde yer alan, arsa sahipleri dahil, tüm kişilerin sorumluluklarının net olarak belirlenmiş olması ve oluşabilecek problemlerde herkesin kendi üzerindeki sorumluluklar oranında caydırıcılığı yüksek miktarlarda olabilecek cezalara çarptırılmaları konusunun hukuki boyutu da incelenerek yasalar çerçevesinde uygulamaya konulmalıdır.

Yukarıdaki 8 Madde Depremlerden sonra Antakya’nın yeniden eski günlerine kavuşmasını sağlamak amaçlı mühendislik uygulamalarının bir özetini kapsamaktadır.

(Makine Mühendisi Sayın Mehmet KUNT’a yukarıdaki özet görüş ve değerlendirmeleri için teşekkür ederiz)

 

  1. atayHatay’da Aktif STK ve Platformlar Arasında Dayanışma Toplantısı Üzerine

Bilgi Üniversitesi-Türkiye Kültürleri Birleştirme Merkezi tarafından, 29.04.2023 Cumartesi günü Hatay ve civarında faaliyette bulunan 40 civarında STK ve sosyal platform temsilcileriyle düzenlenen ‘tanışma ve dayanışma’ toplantısında bir araya geldik. Bölgenin sorunları, her oluşumun kendi amaçları ve yapılan çalışmaları hakkında bilgiler paylaşıldı. Bu kadar çok sayıda kurum, kuruluş ve organizasyonun ortaya çıkması ve kendi güçlerine göre yardım, destek ve katkı sunma gayretleri insanda saygı uyandırıyor. Her birinin kendine göre farklı uzmanlık alanı var.

Bununla birlikte, katılımcılar arasında örgütsüzlük-örgütlenme ve koordinasyonsuzluk sorununa karşı dayanışma içinde olunması gerekliliğine oldukça fazla vurgu yapıldı.

KKMD Kültürel Mirası Koruma Derneği temsilcisi Sn Eva Aleksandra Şarlak internet veya sosyal medya üzerinde ortak bir bilgi tedarik (iletişim) merkezi tabanı kurulmasını önerdi.

Biz de kültürleri birleştirmenin önündeki en büyük engelin; ‘kendini ötekileştirmek’ ve ‘başkalarını ötekileştirmek’ olduğunu, hiç kimseyi ötekileştirmeyenlerin kültürleri birleştirmek gibi bir çaba içinde olmasının gerekmeyeceğini, ancak yaşanan pratik nedenlerden dolayı kültürleri bir araya getirmek için özel bir metodoloji izlenmesi gerektiğini ve bunun saygıdeğer bir çaba olduğunu ifade ettik. Bu amaca hizmet eden dayanışma toplantısını yararlı bulduğumuzu bildirdik.

STK’lar, platformlar, odalar vs arası örgütsüzlük ve koordinasyonsuzluk sorununun çözümüne romantik ya da duygusal yaklaşmamak, ancak gerçekçi olmak gerektiğini, hayatın hızlı aktığını yakalamak-yaşamak için zamana ihtiyaç olduğunu ifade ettik.

Örgütsüzlük ve koordinasyonsuzluk sorununun gerisinde; ”ego”, “gereksiz rekabet”, “samimiyetsizlik” gibi yaygın sorunların bulunduğunu bildirdik. Her oluşumun “önceliklerinin”, “faaliyet alanlarının”, “ilgi alanlarının”, “organizasyon yapılarının” farklı olduğunu, bu farklılıkların uygulamada da farklılıklar yaratmasının kaçınılmaz olduğunu söyledik. Örnek olarak; KADOP’un “yatay örgütlenme” (eşitlikçi organizasyon) biçimini seçtiğini bunun her STK veya platforma uygun olmayabileceğini vurguladık.

Kamuya-depremzedelere açık yapılan toplantı ve aktivitelerin “Hatay’ı unutmamak ve unutturmamak” için yararlı olduğunu ancak, “outdoor” olarak (dışarıda) gereksiz sıklıkta yapılanların insanları yorduğunu ve bundan kaçınılması gerektiğini, bunların ortak olarak-daha etkin-katılımcı biçimde organize edilmesi gerektiğini bildirdik.

Sonuç olarak, bir ortak payda ya da ortak şemsiye altında faaliyetlerde bulunmanın gerekliliğine ve zorunluluğuna vurgu yaptık. Hatay’ımız için ilk günden itibaren canla-başla çalışan İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bu yöndeki girişim ve çabalarını desteklediğimizi, İBB “şemsiyesi” ya da “ortak paydası” altında kendi kimlik ve karakterimizi koruyarak faaliyette bulunmaya hazır olduğumuzu, başka arayışa girmemek gerektiğini vurguladık.

Saygılarımızla

KADOP
Kadim Antakya Dostları Platformu 

EK:

7033 Sayılı CB Kararının İptal Edilmesi İçin Dava Dilekçesi Örneği (İndirmek için tıklayın)

Hatay Valiliği’nin Enkaz Döküm Faciasının Önlenmesi İçin Açılan Dava Dilekçesi (İndirmek için tıklayın)